29 Mart 2009 Pazar

Just Like the Movies

Ben yazımı yazmaktayken bir yandan da Big Star'dan Thirteen çalıyor. Şarkıyı ad olarak bilmeyenler için HIMYM'ın Stella ile iki dk'lık date bölümünde tam da iki dk'lık date esnasında çalan şarkı olduğunu söyleyebilirim. Ted'in romantiklik seviyesini ve türünü seviyorum çünkü klasik romantiklik tanımından uzak geliyor bana hep. Odayı güllerle donatmak değil de mavi french horn ile dekore etmeler, tek bir sokağa her şeyi doldurabilmeler falan. Da neyse, HIMYM'dan ve karakterlerden söz edecek olsak her biriyle kurduğum duygusal bağ okuyanı korkutacak derecede korkunç ve uzun olur.
Uzun zamandır adam gibi film izleyemiyordum. Günde iki film(hatta arada daha fazla) izlediğim dönemler olmuştu o yüzden ayın bir haftasında iki kez film izleyebilmenin şu anda bana ne kadar iyi geliyor olduğu komik. Duruma değinmişken, gecenin bir vakti sevgili Goldmax'te Todd Haynes'in bir filmi oln Far From Heaven'ı yakaladım. İlginç bir şekilde...güzeldi. Velvet Goldmine'dan çok daha güzeldi hatta. Daha derin gelişiyordu bence olaylar. Özetlemek gerekirse 1957'nin Amerikası, tam bir Amerikan Rüyası ailesi ancak kocasının eşcinsel olduğunu anlayan bir kadın, "iyileşmek" isteyen bir koca ve kadının tüm bu zorlu süreç esnasında zenci bahçıvanları ile dost haline gelmesi ve basit bir sohbetin bile yol açabileceği problemler. Bilmiyorum uzun zamandır duygusal/psikolojik yanı ağır basan bir film izlememiş olmamdandır belki de, film bana çok güzel geldi. Hele birkaç sahnede kullanılan ışıklar~~ "Işık-sevici" diye bir şey var mıdır acaba? Aquaphilia bile var esasen, ışık neden olmasın, ama hala bir kenarda tuttuğum parafililer listemde hiç rastlamadım böyle bir kavrama. Neyse yoksa da ben yaratıyorum çünkü tam bir ışık seviciyim, diğer sevicilikler listeme eklenebilir...
Bir diğer film de bir Japon filmi olan Kids idi. 2008 yapımı, çok ciddi bir şey değil, başrolde sizin tanıyabileceğiniz Kill Bill'den Go Go yani Chiaki Kuriyama vardı mesela. Diğer bir başrol ise hayatımın oldukça boktan bir döneminde gülmemi eğlenebilmemi sağlayan bir dizinin başrol oyuncusuydu. Dolayısıyla kendisine yüklediğim anlam büyük ve en abuk yapımda oynasa bile kendisini izleyebilirim. Bir karakterin bir dizinin, filmin vs.'nin bir insanı kurtarabilmesi durumuna bayılıyorum çünkü benim başıma çok geliyor. Ve evet gerçek değiller ama gerçekten daha güzel oldukları kesin. Filme dönersek, konusunu bile anlatmayacağım. Merak eden olursa sorar. Tek söyleyebileceğim izlemesi eğlenceliydi. Japon yapımlarının çoğunluğu gibi istediği kadar uzun olsa da baymıyor, sessiz sakin ilerliyor. Tek problem arada bir abuklamasıydı ama dediğim gibi, film izleyemiyorum ve bu bile benim için bir lütuf...
Yine filmlerden gidersek, bugün bilgisayarımdan silemediğim birkaç filme bakındım da, bir kez daha tek dileğim yazın gelmesi oldu. En baştan oturup Soldier's Girl'ü izlemeliyim mesela, bir kez daha, Lee Pace'in karnına taşınma isteğim ise hala yerinde duruyormuş onu gördüm bir kez daha. Sahnelere bakınırken aklıma geldi, hani her ergen nerd'ün fantezilerini Leia'nın köle kontümüne odaklaması vardır ya. Ben de filmdeki o bordo two piece'e aktarabilirim sanırım. Hatta ergen olsam o sahneden bir fotoğrafı duvarıma falan yapıştırırdım, hatta bir saniye... neden ergen olmak, sevdiğim filmlerden sevdiğim sahneler gayet de kendi evimin bir duvarında toplayabilirim. Crying Game'den bir sahnenin yanında Les Chansons d'Amour'un balkon sahnesi, aşağılarda In the Mood For Love ve 2046'dan herhangi bir şey, sonra belki Giant'tan James Dean'in herhangi bir ezik aşık sahnesi falan. To do list'e ekledim bunu şu esnada evet...
Bir de History Boys'a bakındım bugün, onu da en baştan izlemek lazım kesinlikle. Tüm o referans'lar, müzikler, diyaloglar... Filmin değeri izledikten sonra anlaşılıyor sanırım. Bir de hayatımın bir noktasında mümkün olursa- ki umuyorum ki olur- İngiltere'de falan oyunun kendisini izlemek istiyorum. Şu haltlardan kurtulduğumda umarım kıçımı kaldırmama modum geçmiş olur çünkü nefes almaktan fazlasını yapmayı özledim. bir de gümüş amblemli Djarum'ları.. kaç zamandır denk gelmiyor adiler ki ben de hastalık mastalık derken 1 aydır içmiyorum.. pöööf...

Hiç yorum yok: