31 Ekim 2008 Cuma

Yıldız

Bakınız geçen yazımda ne demişim "bla bla bla, dövme yaptırmak istiyorum, bla bla bla" ... İşte bugün *çok* spontan bir şekilde dövme yaptırdım. Dershanenin bugünlük olmaması sayesinde Ç. ile buluşmuş çay içmekteyken N.'ciğim de geldi, duble mutlu oldum. Sonra, konuşma nereden ne ara çıktı hatırlamıyorum da ben bir anda "Bugün dövme yaptırıyorum!" derken buldum kendimi. Cesaret için bir çay daha içtikten sonra (oh Earl Grey~~) çevredeki üç yere gidip üçünden de para olarak aynı cevabı aldıktan sonra diğer "Röarhg dövme yaparız biz, gnar gnar dövmeci amcalar!" havasından uzak mekana geri döndüm, ve de bana oldukça uzun gelen bir hazırlanma süresini aptal/gergin şakalar yapıp geçirdikten sonra bir adet dövme yaptırdım. Ver de rahatlıkla söylüyorum; acımıyor işte! ayrıca pek de tatlı oldu, çok çok beğendim kendisini. Hoşgeldin diyorum ve bundan sonraki adım saçlardan kurtulmaktır diye ekliyorum! Şimdilik budur evet, ayrıca bu sene olmadı ama seneye Cadılar Bayramı'nı belli kişilerle (siz bayanlar biliyorsunuz kim olduğunuzu ;) ) bol miktarda turuncu şeker, hayalet şeklinde kurabiyeler falan eşliğinde geçirmek istiyorum. Tekrar ederim; bu sene çabuk geçmeli -_- !

P.S: Geriye tek bir şey kalır o da bu dövmeyi vaftiz etmek :) ~~

19 Ekim 2008 Pazar

Landmark

Verdiğim "ara" düşündüğüm kadar da uzun olmamış gibi, öte yandan bu hafta içerisinde Kandinsky üzerinden bir quiz olacağımız bahanesiyle ve bu bahaneyi güçlendirmek namına kenara doğru büzüştürdüğüm bir wikipedia sayfasıyla bilgisayar başındayım.. Televizyon da açık üstelik ve az önce Tila Tequila'nın arka tarafı açık bir deri pantolon ve kovboy şapkası ile bir kızla "rodeoculuk" oynadığını görmüş oldum... öh...


Canım deli gibi film izlemek istiyor, böyle obsesyon üzerine, çığlıklı bir film (çığlık derken tabii ki korku çığlığı değil -_- ...) Öte yandan vaktim yok ve televizyonda rastlayıp da izlediğim filmler oldukça boş şeyler ki ben de boş olsunlar istiyorum zaten.. Örneğin son izlediğim homo-erotik emo masallığındaki Büyük İskender türünün diğer örneklerine kıyasla fena olmayıp oldukça eğlendiren bir yapıya sahipti. Sanırım Büyük İskender (film yani Colin Farrell değil...) kadar homo-erotik ve emo olan tek şey 16 yaşındaki bir emo'nun yatak odasıdır.. Desteklemekteyiz... Neyse işte, ben beni etkileyebilecek bir şey istiyorum ama. Böyle hayatımın filmlerinden olacak bir film istiyorum.. Bulamıyor ve de geçen sene ilk izlediğimden beri bilgisayarımdan silmediğim Eternal Summer'ın sahnelerini karıştırıyorum :/ ..


İlk boş zamanımda böyle bir yere gitmek istiyorum. Şehir dışı falan olmak zorunda değil ama elimde fotoğraf makinam mahalle gibi bir yerde dolanmam lazım sanırım..


Dahası Boğaziçi'ne girmek zormuş evet, tahmin ettiğimden de zor, aptallık derecesinde zor..


Bu sene çabuk geçsin, ben saçımı kestireyim(N. durumu "piyasaya dalmak" olarak yorumladıysa da karşı çıkıyorum, hiç öyle bir niyetim yok :) ), dövme yaptırayım falan istiyorum...

Son olarak; my gaydar can kick your gaydar's ass, bir kez daha kanıtlanmıştır :P



Pöff...





P.S: Ç. haber verdi, Gale Harold motorsiklet kazası geçirmiş öte yandan iyileşmekteymiş. Çabuk iyileşmesini diliyor ve de pek bayıldığımız asi şahısların kafayı çok pis kırma ihtimalleri olduğunu hatırlıyoruz..

Sağdaki Gale oluyor evet, umuyoruz Randy Harrison hastaneye ziyarete gittiğinde benzeri sahneler yaşanır, tabii...

P.S2: Landmark ne güzel bir şarkıdır, Salyu ne kadar güzel bir sese sahiptir, Lilly Chou-Chou'ya sapıklık derecesinde bağlı olmak normaldir, evet... Ç.'ye bir sürü teşekkür, çaylarını beğenmiştir umarım :)

6 Ekim 2008 Pazartesi

The Imaginarium of Doctor Parnassus

Okula dönmeden önce uzun zaman boyunca göndereceğim tek yazı olduğuna inandığım bu yazıyı da gönderip sezonu öyle kapamak istiyorum. O yüzden there we go;
Çoğu kişi hala Heath Ledger'ın Joker'inin etkisinde olsa ve o etkide kalmak istese de Heath Ledger'ın ölümünden çnce bir yapımda daha yer aldığını ve film tamamlanamadan öldüğünü öğrenen ben şimdi *o* filmden bahsedeceğim.
Filmin adı The Imaginarium of Doctor Parnassus. Yönetmen ise Fear and Loathing in Las Vegas ve 12 Monkeys gibi filmlerden tanıdığımız Terry Gilliam. Verdiğim örneklerin adları her ne kadar büyük olsa da bu sefer Terry Gilliam hepsini aşacak gibi görünüyor. Özellikle görsel açıdan filmin sahip olduğu hava şahane. Bütün film karnaval posterlerinden çizimlerin stiline sahip bir dünya gibi. Konu ise gezgin bir tiyatro kumpanyası ve bu tiyatro kumpanyasının başındaki kişi Tony ile ilgili.
Bir ilginçlik ise şu; Tony yani Heath Ledger'ın oynadığı karakter aktörün ölümü ile "boşta" kalmıştı. İşte o boşluğun doldurulması için 3 kişi geldi. Tony karakterinin 4 farklı kişi tarafından canlandırılması da her farklı dünyada farklı bir bedene sahip olması ile açıklanıyor. Ah o diğer 3 kişi mi kim? Açıklıyorum; Johnny Depp, Jude Law ve de Colin Farrell... Ya da başka bir deyişle genç kızların hasta olduğu kim varsa. Johnny Depp'e karşı duyduğum hormonlu sevgi dışında diğer iki kişiye de çeşitli nedenlerle sempatim var o yüzden kadro beni çok sevindirdi. Bunun dışında bu üçlünün filmden kazandıkları parayı Heath Ledger'ın değiştirme fırsatı bulamadığı vasiyeti yüzünden kendisine hiç para kalmamış kızı Matilda'ya verecek olmaları da feci tatlı bir davranış, dolayısıyla alkışlıyorum.
Film 2009'da vizyona girecek büyük ihtimalle. Heyecanla beklemekte ve aşağıdaki trailer'ı fırsat buldukça izlemekteyim;

5 Ekim 2008 Pazar

Muhteşem Manga Keşfi!

Bunu söylemem için çok erken ama dayanamıyor ve de söylüyorum; Hourou Musuko! Manganın adı bu, genre olarak ise gender bender diyebiliriz ancak genel olarak akla gelen tatta değil. Genellikle gender bender'larda ya kızımız oğlana aşıktır okula çaktırmadan gelir ya da oğlanın kimliğini saklaması lazımdır falandır ve de filandır. Bu sefer olay biraz daha Ma Vie en Rose tandanslı. Başroldeki oğlumuz Nitori-kun daha 5. sınıftadır falan ama durumlar daha ilk chapter'dan belli olmaya başlar. Bir de kendisinin yeni okul + sınıfında edindiği ilk ve de çok yakın arkadaşı Takatsuki-kun vardır ki kendisi bir kız olmasına rağmen yakışıklı bir erkeğe daha çok benzemektedir. Tabii olay "Erkeksi lezbiyen ve feminen gay" basitliğinde değil ki o kadar "cinsel" bir durum da yok mangada. Olaylar çocuk tatlılığında ilerliyor ve çizimler de o çovuk tatlılığını ifade etmekte çok başarılı.
Bu noktada belirtmeden geçemeyeceğim, 3. chapter'ın adı "Oscar and Andre" ^__________^ Neden olduğunu okursanız anlarsınız, "Oscar ve Andre ne lan?" diyenleri ise şöyle alıyoruz; http://en.wikipedia.org/wiki/Rose_of_versailles
Kendimi tutamaz; "Oscar-samaaaaaaaaa!" diye Japon genç kız modunda bağırırım, öhöm...
Son zamanlarda okuduğum mangaların shoujo miktarının son chapterlarda artması ile elimi ayağımı bir kez daha shoujo'dan uzak yerlerde muhafaza eden biri olarak şiddetle tavsiye ederim (hoş bir tanesi twisted'dı böyle kız 27 yaşındaki üvey babasına aşık oluyor, anne 3 yıl önce ölmüş falan filan, kız da 16 yaşında ama işte feci kız tripleri yapıyor, çekilecek gibi değil, öhöm neyse...).
Oh az önce de şahane bir shonen-ai buldum sanırım, bir de site keşfettim, çok bereketli bir gün oldu.. Bendeniz 3. chapter'a devam edeyim şimdilik, mangayı merak edenleri ise aşağıdaki linke yönlendiriyorum ^^ ;
http://www.onemanga.com/Hourou_Musuko/

1 Ekim 2008 Çarşamba

10 Things I Hate About You ;_;

Kafamı tam mangadan kaldırıp geometriye daldırmışken 10 Things I Hate About You'yu (the best romantic teen comedy evah! ) veren Cine 5'e küfür mü edilir yoksa "Ay canııım ;_____;" diye boynuna mı atlanır karar veremedim...
Ay dublaj da tam kıvamında, ancak bu kadar dandik olurdu. Hele Joseph Gordon Levitt, Heath Ledger ve Julia Stiles'ın babasının sesi ;_;
Cidden, Heath Ledger ölmedi değil mi?...

"Oh that is so cliché!"

Geometrinin getirdiği baş ağrısından kurtulmak namına en güzel yol olarak shoujo manga okumayı seçmiş bana neden bunu yapmak?
Başa sarıyorum, en başa; shoujo manga, her ne kadar dandik falan da olsa, entrikalarıyla insanı boğazlasa falan da sevdiğim bir tür, jönleşilmediği sürece tabii. Zaten ana oğlumuz jönse baştan kaybediyor manga ancak eğer ki ana karakterlerden biri ezik, travmalı falansa ya da -ki favorim sanırım bu- asi gençlik/kötü çocuk triplerinde ise tamamdır, manga onayımı alır anında okurum yehu derim falan.
*Spoiler* : 3 - 4 gün önce de şans eseri yıllaaaaaar (maksimum 1,5 sene başka bir deyişle) önce kocaman bir resmini bulup "Aman da aman ne şahane çizimmiş, yerim ben bunu!" dediğim ama adını almaya tenezzül bile etmeyip "Yaaa yarın bakarım adına sonra araştırırım yeaaa" dediğim bir mangayı buldum. Pezevenk kötü çocuğumuz ve de kendi halinde kızımız ki bu kız da jön basketbolcuya aşık falan fa filan. İşler komik ve güzel başladı falan, şu anda da 4. volume'de falanım sanırım. Ama işler iyi başlamış olmasına rağmen nedense her shoujo mangada olduğu gibi aynı geyikler dönmeye başladı ki delirtiyor tam anlamıyla. Her chapter'a olayları bozacak yeni karakter mi istersiniz, oğlanı evlendirmeye çalışan kötü kalpli babaanne mi istersiniz, oğlan yanına oturmadı diye "Ah sanırım o bana benim ona baktığım gözle bakmıyor, o zaman ühü..." diye ağlamaya başlayan kız mı istersiniz -ki belirteyim çocuk iki chapter önce kıza daldı falan- artık "mükemmel" bir shoujo oluşturmak için gereken her şey var.
*Spoiler biter*

Shoujo'nun Klişeleşmesini engellemek için;

- Karakter hoşlandığı kızın başka biriyle öpüştüğünü gördüğünde (aynısı kız için de geçerli) krize girip, çaktırmamaya çalışıp, gözleri sulanıp sinirli gülümsemesini takınarak kaçmaya çalışmasın. Araya katılıp katılamayacağını sorsun, cevap "Hayır..." olursa "Haksızlık!" diye bağırsın ve somurtarak sırasını beklesin -tabii ki olay mahalinde-

- Asi çocuk motora binmek dışında bir spor ile uğraşmasın! Basketbolmuş, koşuymuş falan yalan bunlar. Hele ki içinde top bulunduran sponlardan özenle kaçınsın, en fazla tenise izin veriyoruz. Top barındırmayan sporlardan da yüzme ilk tercihimiz. Onun dışında yok spor mpor size, dağılın!...

- Tanımadığı kızlar çocuğun boynuna "Oh X sonunda senle görüşebildik!" falan gibi bir replikle atlamasın, zira ilk defa tanıştığınız insanların boynuna ağlayarak atlamazsınız. Tabii hiç görmediğiniz anneniz/babanız/kardeşiniz falan değilse ki manga içinde böyle bir durum varsa baştan kaybettiniz...

- Asi çocuk kızı taşımak zorunda kalmasın, gerekirse tekmeleyip uyandırsın. Kızlar asi çocukların üstüne düşmesin. Oğlanlar asi çocukların üstüne düşebilir ama, tercihen çok kıyafetleri yokken ama her şekli kabül.

- Kız her öpüşmeden sonra "ilişki"den şüphe etmesin. oğlan da kırk yılın başı öpmesin, madem bir kere daldın o zaman istikrarı koru. Ya da kızı terk et ve en yakın arkadaşın olan çocukla takıl...evet...

- Kız, biliyoruz küpe, deri, asi - umursamaz tavırlar falan şahane. Evet siyah saç da pek bir karşı konulmaz öte yandan sen de bir değişiklik yap ve asi çocuğun ablasını falan götür. Ya da jön çocuğun ablasını götür, ya da kız kardeşlerini. Ya da daha iyisi, "rakibin" olan kızla neden rakip olasınız, birlikte takılın, yehu, problem solved!


Şimdilik budur, bunu Japoncaya çevirip Japonya'ya gönderdiğim zaman haber veririm..evet..

P.S: Monkey Island oynayan?
P.S2: Neden kimse Björk'ün kuğu elbisesini sevmez, ben seviyorum ._. !