31 Mayıs 2008 Cumartesi

Hot! Hot! Hot!

I got the hots for... Mia Michaels!

Cidden, kadın muhteşem karizmatik ve güzel olmasının yanı sıra tam bir dahi iş dansa gelince. Ayrıca kıyafet seçimlerine falan da hastayım.

Ama gerçekten, muhteşem bir koreograf kendisi. Çıkardığı işler insan vücudunu en estetik şekilde göstermeye yönelten şeyler ki benim de dansta sevdiğim bu zaten. Ayrıca genelde aynı dansçıları beğeniyoruz o yüzden bir artı puan daha. Bu arada aklıma gelmişken, ilk koreografisini 11 yaşında düzenlemiş Mia...

Bir de aklıma gelmişken, delicesine Jo Kanamori'yi izlemek istiyorum ancak adamın hiçbir yerde videosu yok ki tek videosunun olduğu Youtube da kapalı.

Şu sınavlar bir bitsin kendimi kültürel faliyetlere adamak istiyorum. Aaaah Miaaa....

15 Mayıs 2008 Perşembe

Martin

Adam gibi Depeche Mode dinlemeye başlamadan önce Martin L. Gore'u gay zannederdim. Daha doğrusu hetero olma seçeneği aklıma bile gelmemişti.

2 sene önce konsere geldiklerinde ise gazetede "Martin L. Gore sevgilisiyle bıdı bıdı" tarzında bir haber çıkmıştı, Türkiye'ye gelen ünlülerin nerede yediği ne yaptığı anında haber olur ya öyle bir şey. Tabii gazetede sevgilisini ve de benim kafam kadar göğüsleri olduğunu görmek tüm hayallerimi yıkmıştı. Dahası Precious'ı boşanması üzerine çocuklarına yazmış falan filan, teyze kendisinimn straight experiment'ı bile değildi özetle. Üzülmüştüm pek tabii ki ancak ne yapılabilir, gay'i heteroluğa zorlamak ne kadar anlamsızsa heteroyu da gay yapmak aynı derecede abuk (deneyimlerle sabittir...)...

Bu bilgiden sonra, geçtiğimiz sene sevgili Robert'ımda Playing the Angel'ı dinlemekteydim serviste uyuklarken. Uykum 1 saatlik servis yolculuğunda o kadar ağırlaşmış ki bir de rüya gördüm üstüne. Martin L. Gore ve Dave Gahan sahnedeydi, gençlik halleri tabii, birbirlerinin gözlerinin içine bakarak şarkı söylüyorlardı v e bir anda öpüşmeye başlıyorlardı. Rüyanın muhteşemliği "Ultimate Fanteziler Serisi, No: 495, checked!" dedirtecek kadar şahaneydi, ki görüntünün uke-semeliği şimdi hatırladıkça kafamda canlanıyor. Keşke gerçek olsaydı dedikten sonra bu görüntüyü çeşitli karakterlerime uygulamayı planladığımı belirteyim...

Unutmadan Martin L. Gore'un sesi dünya üzerindeki en şahane en karamel krema seslerden biri sanırım. Solo albümlerine ulaşmanız şiddetle tavsiye edilir, şahsen şu anda Counterfeit ep'den Compulsion ve Gone'a takmış vaziyetteyim...


Martin sen nasıl gay değilsin cidden?

6 Mayıs 2008 Salı

Çok Yakında!

Geçenlerde aklıma geldi, bir manga okuyordum ve orta okuldaki halim ile şimdi arasında "zevklerim" konusunda ne kadar fark olduğunu gördüm bir kez daha.
Dolayısıyla Charlotte önündeki önemli sınavı atlatması ile size "Anime ve Manganın Cinsel Yönelimi Belirlemedeki Rolü" adlı şahane bir deneme sunmayı planlıyor.
Çok yakında, hatta daha da spesifik olmak gerekirse; bu ya da önümüzdeki hafta...

P.S: Bu blog okunmadığı için bu yazıyı daha ilginç yerlere de yollamam mümkün...

2 Mayıs 2008 Cuma

Venus in a Pot (of tea)

Elimdeki çay ve yerde duran yarısı boşalmış demlik ile kendimi inanılmaz teyze hissetmekteyim. Ve bu bir şikayet değil. Gerçekten yaşlandığımda da aynen böyle olmak istiyorum sanırım. Yanda egzantrik aromalı bir kocaman demlik ve minik bir çay bardağı, loş ve sıcak ışık, güzel müzik bir de kitap.
Sanırım demliğin görüntüsü teyzesel duygularımı arttırmada oldukça yardımcı. O kadar çirkin bir şey ki tarif bile edilemez. Bir tanıdığımızdan bana demlik almasını rica etmiştim pazardan falan, bahsettiğim egzantrik aromalı çaylarım için lazım oluyor çünkü. Kendisi de yakın zamanda ölen bir akrabamızın evinden bana iğrenç, lacivert ağırlıklı, yavruağzı desenleri olan, yaldızlı bir şey getirmiş.
Benim elimde ise içi şeftali aromalı çay ile dolmuş, N.'den hediye çok şeker, kedi illüstrasyonları ile dolu bir fincan var.
Fonda keman sesleri, diğer elimde de kitabımın olduğu düşünülürse tam bir teyzeyim sanırım. Öte yandan elimde tuttuğum kitabın Leopold von Sacher Masoch'tan Venus in Furs olduğu da düşünülürse biraz garip ve sapkın bir teyze olduğumu düşünmek de doğru kaçar.
Olsun, ayaklı klişeyi bir öğeyle de olsa kırmam gerekiyordu zaten...

P.S: Masoch demişken, kendisine bir nevi minnettarım şimdiden çünkü okuduğum onca Sade'dan sonra bu kadar sanatsal bir dille karşılaşmak çok mutlu edici. Bir de nedense Sabahattin Ali tadı alıyorum kendisinden ve hayır, kürk yüzünden değil...