25 Kasım 2008 Salı

Give Me Coffee & TV

M. A.'yı alnından öpüp tebrik etmiş dünün başarısı için. 15 yaşındaki etkilenmiş kız geri dönüp kıskandı bayağı bir. Ki komik o kız 15 yaşında da kıskançlıktan uzaktı şimdi de. Böh, bazı insanların yarattığ takıntı aptal saptal zamanlarda kendini hatırlatıyor. Biz de onları bir kez daha evden kovuyoruz...
Benim bir uyanış yaşayabilmem lazım. Korkudan denememi kontrol etmeyi reddediyorum her zamanki gibi. Kendimi kahve kokulu mumumda boğmam da işe yaramadı. Bir süre sonra burnum sızladı sadece...
Cidden ya, çok geç olmadan bir şeyleri değiştirmem gerek. 15 yaşındaki kızın tembelliğinden arınıp görüntüsüne bürünmem lazım en kısa zamanda. Hayatımı bir diziye ve beni ayakta tutacak kadar kahveye bağlamamam lazım(bir dakika dizi konusunda haklıyım da şimdi yazınca anladım, benim tam olarak sadece kahve moduna ihtiyacım var!) Hatta şimdiden başlıyorum evet.. Önce bir kahve yapayım ama~~

P.S: Porselen Hanım'ın kucağına kendimi monte edip kahve ve karanfilli duman kokularında yüzesim var çok pis... "Çok pis"in altını çizerim...

20 Kasım 2008 Perşembe

Me Wants!


Evet hem gördüğünüz fiber-optik duvar kağıdını hem de Marilyn Monroe'yu istemekteyim. Mümkünse pek tabii ki...
Çok kocaman sevdiğim bir site sağolsun(hayır tabii ki paylaşmayacağım siteyi...).

P.S: Dövmemi yaptırdığım gün N. ve Ç. ile oynadığımız minik oyunda Marilyn'in adı geçse "I would" derdim bu arada, aklıma geldi belirteyim dedim :) ~~

15 Kasım 2008 Cumartesi

First I'm Gonna Make it Then I'm Gonna Break it till it Falls Apart

Günlerden cumartesi, saat 22:36 ve ben küçük çaplı bir kriz geçirmekteyim. Huzur bulabileceğime tek inandığım Suadiye'ye gidebilmeyi isterdim. Fonda Bring on the Dancing Horses çalsın (by Monsieur Bunnymen) , bir dolmuşla boktan ışıklandırmalı sahil yolundan önce Bostancı'ya sonra Suadiye'ye, camlar da azıcık açık olsun. Umarım yollar da ıslaktır, ışıkların yansımasını seviyorum çünkü. Gizli gidilen konserlerden ya da filmlerden sonraki dönüş yolculukları gibi. Yolculuktan sonra da geriye kalan tek materyal Earl Grey olur ki kendisinden daha egzotik ve lezzetli çaylar olabilir ancak onun kadar nostaljik ve klasik bir çay daha olamaz. Sonra arada ne kadar uyku bastırırsa bastırsın sabaha kadar ayakta kalmak ve konuşmak istiyorum. O süreye kadar da bir paket Djarum bitmiş olur hem. 2 haftadır ağzıma sigara koymadım, öyle aptal oyunlarım vardır "Bakalım ne kadar dayanabileceksin" gibi, bir şeye abandığımı görünce sırf ceza olsun diye kenara atmak. Sanırım yaşım şu anda yaşadığım hayat için fazla büyük ve artık sabahın köründe kalkıp üstüme bir üniforma geçirmek ağır geliyor. Her şeyi siktir edip kıçımı tıpkı 3 yazdır ve yaklaşık 10 senedir -aralıklık olarak- yaptığım gibi Suadiye'ye monte etmek istiyorum ben. Ya da Suadiye'dekiler neredeyse oraya.. Dizilerdeki insanları kıskanmaktan ve saçımın dökülmesinden bıktım çünkü.
Özledim~~

9 Kasım 2008 Pazar

Totally Tubular

Geçen yazıda bahsedince kendisinin varlığını bir kez daha hatırlamış oldum üstelik komik olan bir hafta önce Criminal Minds izleyip varlığının suratıma çarpmaması da dna'in sitesine girince hatırlamam, halbuki oradaki fotoğrafı da kafa çevirttirecek nitelikte değil. Tercüme etmek gerekir ise;
Senelerden 2006, seri katiller konusunda muhteşem bir zaafı/merakı/obsesyonu/adı artık her neysesi olan bendeniz dizimax'te başlayan Criminal Minds dizisi ile pek mutlu olmuştum. Zira ilk sezon gerçekten kalitelidir, aynı konularda merakı olanlara izlenmesi tavsiye edilir vs öte yandan önce gidiniz Dexter izleyiniz neyse, konu bu değil. Diziyle birlikte gözümden kaçması mümkün olmayan birini de fark etmiş bulundum = Dizinin nerd, psikiyatri mezunu genç analisti Dr. Reid a.k.a Matthew Gray Gubler. Tamam çok androjen, tamam fizik olarak çok düzgün hatta just the way we like it ancak ve ancak gözlerimin ekrana daha bir dikkatle bakmasını sağlayan en başta kendisinin de bir seri katil havası taşıması + ezik nerd şahsiyet olması + hastalıklı görüntüsü idi androjenliğinden falan önce. Eh tabii bütün bu durumlar ilk bölümden ilginizi çekiyorsa ekran başına yapışır vaziyete geliyorsunuz. Hatta B.'nin buralarda olduğu ve arada bende kaldığı yaz ilk sezonun yanılmıyorsam 17. bölümünü çığlık çığlığa izlediğimizi de hatırlamaktayım.
Öte yandan böyle "Ya canııım ne kadar nerd ne kadar garip varlık böyle!" denilen tipler genelde "Hahah! Gerçek hayatta böyle miyim sanıyorsunuz, oh gelin size groupie'lerimi ve groupie olmak isteyenler kuyruğunu göstereyim hahahahah!" çıktığından dayanamadım ve "Acaba karakter olarak nasıl biridir?.." diyere yine aynı sene araştırmaya girmiştim. İşte bu sayede de http://www.matthewgraygubler.com/ 'u bulmuş oldum. Eğer siteye girip görürseniz anlarsınız ancak özetlemek gerekirse kendisi dünyanın en muhteşem insanlarından biri. NYU'nun Yönetmenlik Bölümü'nden mezun olması, Cadılar Bayramı Takıntısı, Lisanlı bir sihirbz olması muhteşem illüstrasyonlar yapması, garip takıntıları ile kendisine tapmaktan başka çareniz kalmıyor ki siteyi açar açmaz dizayn sizi vuracaktır eminim. Sırf konuşma dili bile kendisine karşı "Canıııııım!" diye bağırarak koşma isteği uyandırıyor.
Sitesindekiler dışında kendisinin oldukça komik ve eğlenceli kısa filmleri olduğunu, The Life Aquatic with Steve Zissou (by Wes Anderson)'da kıvırcık saçlar ile Intern #1 olarak gezindiğini dahası yakın zamanda Pornstar ve 500 Days of Summer adlı iki filmi ile kendisini bol bol görebileceğimizi (ikinci filmde Joseph Gordon-Levitt varmış bu arada yehuuu! Beğenenler için Zoey Deschanel de var ama kendisi not my cup of tea...) bir de son olaak Alvin and the Chipmunks'ta Simon'ı yani mavili ve de gözlüklü sincap Simon'ı seslendirdiğini belirtmek isterim. Üstelik kendisi o kadar heyecanlanmış, o kadar sevinmiş ki bu rol için. Canııııııım!
Öhöm, özetle, bir sitesine girin bakının, kendisine karşı hislere sahip olmayacak olsanız da en azından o muhteşem illüstrasyonların bir görülmesi gerektiğine inanıyorum. Son olarak bir bilgi, The Killers dinlemem ancak dinleyenleriniz varsa ilk albümdeki Mr. Brightside'da hani "Now she's touching his chest", Somebody Told Me'de ise "You have a boyfriend who looks like a girlfriend" gibi cümleler geçer ya, işte o chest Matthew'un, girlfriend'e benzeyen de ta kendisi çünkü Brandon Bey'in sevgilisini kapmış olan kişi o. Hoş sonrasında Don't Shoot Me Santa'nın klibini de o çekti, ben de anlamadım ama her neyse~~
P.S: Nedense Ellen Page ile Matthew Gray Gubler birlikte mükemmel çifti oluşturabilir gibi geliyor. Hmm belki ikisine de ayrı ayrı bayıldığımdandır?...
P.S2: Yazıyla alakasız olarak, Porselen'e kocaman teşekkür ve öpücük çünkü kendisi bir parça selülozdan harikalar yaratabiliyor~~
P.S3: Zamanım olsa da Tell Me You Love Me izlesem yaa, izleyen var mı?
P.S4: Chuck giderek daha mı şahane oluyor yoksa bende ciddi bir manyaklık mı var?...

7 Kasım 2008 Cuma

Katie as a Model

Moda ile belli bir derecede ilgili olduğum söylenebilir. Delicesine ilgili değilim belki ancak "Lütfen bir çift Oxford'a sahip olayım!" gibi bir cümle de kurabilecek seviyedeyim. Öte yandan son birkaç yıldır model tarzındaki androjen gidişat beni oldukça sevindiren bir şey(çok şaşırdınız eminim...).. Boyd olsun (gençliği tabii, sakal bıraktığındn beri bitmiştir benim için), Omayhra olsun, Paul Boche (my favorite <3 ) , Martin Cohn falan bunlar güzel şeyler. Bu noktada Agyness demiyorum kesinlikle çünkü kendisini sevmiyoruuuuum, adını verdiğim diğer kişiler aksine hiçbir özelliği olmayan bir hanımefendi benim için (hanımefendi sözcüğünü vurgularım bu noktada). Neyse, sırf androjenlik bir kenara, belli bir "garipliğe" sahip modelleri de seviyorum. Özellikle Burberry'nin Patrick Wolf'u ve Eddie Redmayne'i kullanmasını pek sevmiştim.
Tüm bunları söylememin nedeni ise şu, Thieves'i dinlerken The Organ'dan aklıma Katie'nin(Sketch) modellik kariyeri falan geldi. Minicik bir araştırmaya girdim ve çok tatlı birkaç şey buldum. Katie'de bahsettiğim androjeni ve o gariplikten fazlasıyla var. Dolayısıyla her ne kadar müzik kariyerine bağlı kalmasını istesem de modellik kariyerini de desteklediğimi belirtmeden geçemez ve de fotoğraflarını paylaşırım~~






P.S: Paul Boche dna'dan ayrılmış ya, hoş iyi yapmış sanırım. Dahası çok gerekliymiş gibi Sheemar Moore'u almışlar, dna'deki bu Criminal Minds hastalığı nedir bilemiyorum ki her ne kadar model olarak çok iyi bazı pozları olsa da (sanırım Guess için yapılan çekimleriydi hatta o çok iyi olanlar) Matthew Gray Gubler da terk etsin dna'i kendini tamamen aktörlüğe ve yönetmenliğe versin! Aklıma geldi ya, onun balkabağı alerjisi geçti mi acaba, Cadılar Bayramı'ydı hem geçen hafta, umarım geçmiştir, sever o Cadılar Bayramı'nı, öhöm neyse...

1 Kasım 2008 Cumartesi

"XOXO"

Kendime inanamıyorum ancak saat 03:07 olmasına rağmen online izlediğim Gossip Girl'ün ikinci yarısının yüklenmesini beklemekteyim şu an. Başa saralım;
Gossip Girl'ü taa geçtiğimiz mayısta mı ne duymuştum, üstelik de afterellen'da raslamıştım (kelimenin rastlamak değil de raslamak olduğunu öğrenince kriz geçirdim bu sene, ama neyse...)komik bir şekilde. Sonra sınıfta bir iki insanın da bahsetmesiyle merakım iyice arttı ancak onca j-drama, Lost vs. vs. derken unutmuşum ya da umursamamışım.. İşte bu unutuştan sonra cnbc-e'nin Gossip Girl'ü yayınlamaya başlayacak olması haberini süper bulmuştum, kafamı dağıtacak dizilere ihtiyazım vardı, bu da adaylardan biri olurdu falan filan.. Eh şu ana kadar 7 bölüm yayınlandı cnbc-e'de ve ben o 7'nin altısını izlemiştim, tepkim ise "Ee güzeeel, beğendim yani de eh işte..." olmuştu. Her şeyin değişmesi ise cnbc-e'nin en spoiler'lısından 7. bölümden görüntüler vermesi ile değişti. Görüntülerdeki şeyleri tabii ki söylemiyorum ancak dizi için bir "Huaaa neler oluyor be!" dedirtecek değerdeydi onu söyleyebilirim. Ve de ilan etmekteyim, her şey 7. bölümden itibaren başlıyormuş! Olayların bariz bir şekilde twisted hale gelmesini görüyorsunuz ve bir anda dizi "Azgın ve zengin gençler topluluğu"ndan çıkabilir hale geliyor. Özellikle en başta tiksindiğim bir karakterin şu anda favori karakterim haline gelmesi olayı açıklar diye umut ediyorum. Eğer ki dizinin bir iki bölümünü izleyip bayanlardansanız dişinizi sıkın, 7. bölüme kadar gelin, sonra karar verin. Ha tabii 7'yi beğenmezseniz diyecek bir şeyim kalmaz ancak ben özellikle 7. bölümde oluşan bir durum için "Vuhuuuuuu!" diyorum. Bir de üstü kapalı spoiler veriyorum bir cümlelik;****spoiler başlar*** pezevenk karakterlerin ezik ve acı çeken aşık özelliği ile büründürülmesi en eğlenceli durum oluyormuş evet******spoiler biter****
How I Met Your Mother konusunda bile önyargılı olabilmiş bir insan olarak kaldırın kıçınızı der ve de yüklendiğine inandığım bölümüme doğru koşarım (5 bölüm izledim akşam akşam daha vaktim olsa izlerim ama sınav mınav çalışmak evet dolayısıyla uyku)!