28 Eylül 2007 Cuma

White Tea

Piramit çaylar serisinden beyaz olan ne kadar nostaljik bir tada sahiptir öyle. Tamam dil tomurcuklarım kendinden geçmedi ama nostalgia-o-meter tavanda resmen. Sayın white tea, anıları geri getirdiğiniz için o kadar pahalıya çalışıyorsunuz sanırım ancak olsun ^_______________________^ !!!

26 Eylül 2007 Çarşamba

Jö Tö Pö Tö

İnsanlar artık sadece bir nedenden dolayı Fransızca öğreniyor; msn nicklerine yazı yazıp cool gözükmek...

8 Eylül 2007 Cumartesi

Soğuk...

Havaların bu kadar çabuk değişmesinden nefret ediyorum. Haftanın başında daha geberiyorken sıcaktan şimdi kışın giydiğim pijamalar içinde bulmak kendimi...
Nefret ediyorum soğuktan, sıcak bir yere kadar çünkü ama soğuk canımı acıtıyor.
Soğuk kış demek, kış okul demek, okul boğul/şmak demek, bense yorgun olmak, çok yorgun...

5 Eylül 2007 Çarşamba

Birds

Odamın camı resmen Alfred Hitchcock'un Birds'üne döndü. Galiba odamdan gelen "Ohşşş!" "Yavrrrruuuuum!" "Oha yerim ben seni!" vb. seslere dayanamayan komşular güvercin yetiştirerek kendilerini benim camıma saldılar. Teli sarsıp duruyorlar sürekli. Hadi başka bir kuş türü olsa bir şey demeyeceğim ama güvercinler ya! Tiksindiğim iki hayvandan biri kendisi. Şimdi yazdıkca daha mantıklı gelmeye başladı bu komşu teorisi.
Bishie'lerim, iyice sapığa çıkacak adım sayenizde, öte yandan memnun değil miyim? Kesinlikle memnunum ^^ !

3 Eylül 2007 Pazartesi

4 Eylül 2007

Kafamdan geçen abuklukları yazmak istedim. Çok hem de.. Defterim yazacağım türden şeyler değil ama kafamdakiler, en azından bir kısmı. Kirletmek istemedim saçmalıklarımla kendisini, o yüzden kıçımı kaldırıp bir account aldım. Kimsenin buraya uğramayacağından da emin olduğum için rahatım. İstediğim kadar saçmalarım, hatta saçmalamaya başlıyorum bile.
Dün, uzun zamandan beri ilk defa ölmek istedim. Öyle depresif bir şekilde değil ama, daha çok yorgun bir şekilde. Başıma bir hafta sonra gelecekleri bildiğimden, düşünmemle yorgun hissetmemden dolayı. Dünyanın sonu gibi anlattığım şey aslında sadece okulun açılması ama işte o iğrenç monoton senelerden birini daha geçirmek yerine ölmeyi tercih ediyorum. İntihar falan değil, sadece uykuya dalayım ve uyanmayayım durumu. Klasik liseli sendromu da değil pek, daha çok aynı maratonu 4. kez başlamak için fazla sıkıcı bulan birinin sızlanmaları. Okula git - ders dinle - tenefüs - eve dön - çalış - ertesi gün yine okula git. Tenefüs de bir boka benzese içim yanmayacak ama işte diyorum ya biliorum ben olacakları. Hep aynı yüzeysel ortam, kendini entellektüel zannedip aslında en basit duvarları aşamamış ancak Nietzsche'yi doğru telaffuz edip kitaplarını okuduğu için bir halt olduğunu sananlar, poliğtik görüş nedir bilmeden politikaya dalıp ne kadar faşist olduğunu bilmeyenler ve çeşitli abukluklar. Politikadan tiksiniyorum zaten ki konuyla ilgili kültürel bilgilere sahibim yoksa kim ne halt çeviriyor yok bu bunu derken ne demek istiyor cidden anlamıyorum. Zaten önemli tek nokta hepsi eninde sonunda bir yerde kendiyle çelişiyor...
Okul istemiyorum ben, ilginç ülkelere gidip dolanmak istiyorum. Japonya'ya gitmek istiyorum, Tokyo'ya. Bir sürü bishie istiyorum kendime. Fotoğraflarını çekmek istiyorum. Güzellik konservelemek gibi bir şey benim için fotoğraf. Kavanozlar içinde farklı farklı bir sürü leziz tat. Fotoğraf kafamda bir sahiplenme hissi oluşturuyor. Sanırım sahiplenilmek tiksinç gelse de sahiplenmek söz konusu olduğunda ben de ikiyüzlü bir tavır takınıyorum.
Her neyse, ne diyordum, Japonya evet. Gitmem lazım, gitmedikçe canım acıyor sanki. Bana ne kadar şahane gelen şey varsa orada sanki. Masmavi bir balık pişirildiğini gördüm bugün, oyuncak mavisi ama böyle, kolye yapmak isteyeceğin kadar parlak bir mavi. Abuoero gibi bir adı vardı ama unuttum şimdi. Mangolu dondurma vardı sonra, bir de rengarenk soslu dondurma mı ne olduğunu anlayamadığım ama leziz olması bir kural olan yiyecekler vardı.
Dahası, hatta en önemlisi bishie'ler vardı. Fan girl moduna niye girdim bilmiyorum ama hepsi o kadar güzel ki sanki yanlarında olsam bütün problemlerim otomatikman uçacakmış gibi. Birbirlerine aşık olmalarını istiyorum, duydukça karnımı büzüştüren hikayelerin altında ciddi derin anlamlar olsun istiyorum. Birbirleriyle öpüşmeleri gibi mükemmel bir durumda ise birbirlerinin dudaklrını hissedip haz almalarını istiyorum. Bir "lust" durumu olmalı özetle. Gerçekten birbirlerine aşık olsunlar istiyorum ki bir yandan da biliyorum hepsi hetero ve hiçbirinin alakası yok benzeri durumlarla.
Hiro'yu gördüm dün rüyamda, sabah kalktığımda unutmuştum ancak sonra kendisinin çene kemiğimle yaptıklarını hatırladım. Heh, rüya benim olduğuna göre o mu yetenekli ben mi? Ahhh.. tam fan girl oldum, kendimden tiksiniyorum cidden. Güya yararlı şeyler yapacaktım bu yaz? Yok hayır, Japon dünyasındaki her bishie'yi sülalesine kadar biliyorum onun dışında da bir boka kendimi kaptırmadım. Neyse bare Yamapi Toma'ya aşıksa ya da adlandıramadığı duygular besliyorsa en azından bütün bu zaman katledilişine değer. Aslında öyle olmasa da değer. Beni mutlu eden bir şeyi nasıl ve niye suçluyorum acaba? Cevap: Entellektüel bir değer taşımadığı için. Ancak iki dakika önce o etikete sahip grupla ilgili düşüncelerimi belirtmiştim. Yine de bu hafta daha yararlı bir şeyler yapacağım, izlemediğim tüm filmleri izleyip kitap bitireceğim en az 2 tane. Bundan sonra nefes almam zorlaşacak çünkü...

P.S: Anroid Lust - Sin . Bayıldım şarkıya, üst üste dinleme moduna girdim direkt. Obsesif bünyem coştu kesin..