25 Ağustos 2008 Pazartesi

Satılık Bilgi Bulunur!

Bütün sene nasıl böyle geçecek bilmiyorum ki bu daha -sözde- "hafif tempo".. Bunun daha H.'si var, dershanenin giderek sapıtması var, okulla birlikte ikisini sürdürmeye çalışması var... Ne yapacağım ben ya? "Boğaziçi Boğaziçi!" diye tutturmuş vaziyette olduğum gerçeğini göz önünde bulundurursak "eeşşşşeeekler" gibi çalışacağım ve evet bütün sene yapacağım da bu. Ama ne bileyim, böyle üniversite falan boşversem, ÖSS'ymiş bilmemneymiş siktir etsem, bir sahil kasabasına yerleşip -ki ikinci gün ilallah gelir- kültür kumkumalığı müessesinde kendimi kaybetsem? Gelenlere bilgi satarım, tanesi 5 milyondan falan, zengin de olurum hem. Sonra sorarlar bana "Charlotte yahu sen nasıl bu kadar bilgilisin?" diye ben de cevap versem: "Üniversiteye gitmedim, evde oturdum, kitap okudum, film izledim, herbir şeyi kendim öğrendim, vuhuuu!".
Valla ya, böyle bahçeli, sıvası falan dökülen bir ev ( = gecekondu, param ancak ona yetecek çünkü), komşunun kullanılmış çay poşetlerini çalıp tekrar kullanırım falan böyle, oooh gel keyfim gel, eve giren fareleri kovalamak da günlük eğlencem olur. Evet bayıldım bu fikre, bu yaşam için uğraşayım (ya da uğraşmayayım?) bundan sonra!




Ühü.

17 Ağustos 2008 Pazar

"Deliriciğim!"

Yarından itibaren kendimi devlet tarafından yasallaştırılmış bir yol ile öldürmeye başlayacağımdan (sonu ölüm olsa yine tamam, sürünüyorsunuz sadece) ve sinirim tepemde gibi olduğundan böyle gıcık kaptığım her şeyi dökmek istedim bugünlerde, başlıyoruz;

- Çok sevgili Perihan Mağden, daha abartmıyorum 4 gün önce senden övgü ile söz ederken, bir kitabının üzerimdeki etkisini düşünürken falan neden ard arda saçma sapan yazılar yazmak? Öyle Türkçe takıntısı olmayan (düzgün konuşur ve yazarım orası ayrı konu ama bol miktarda yabancı kelime var...) ben bile "EEAH bare Türkçe yaz be kadın ne diyorsun bir bok anlamadım!" diyerek cümleni üçüncü defa okuma moduna giriştim. Ne güzel laf atıyordun millete ve de milliyetçilere. Bir anda nedir bu Tarkan aşkı? Yarın da aynı konsepte bir yazı okursam Radikal'i ısıracağım...

- Daha önce bahsetmiştim ancak yine değinmeden geçemeyeceğim. Çıplaklık = sanat anlayışı ne zaman oluştu cidden? Hayır çünkü, kafanız karışmış vaziyette ise belirteyim; değil. Birinin çıplak bir şekilde kamera karşısına geçecek cesarette olması olayı sanat kılmaz. Çıplaklığın ardında belli bir fikir, bir duruş yoksa gördüğüm şeyin Playboy sayfasından farkı kalmaz. Daha acınası olanı ise iki lokma ışıkla oynayıp "Bakıııın ne kadar sanatsaaaaal, ne kadar da çıplaaaaak" psikolojisine bürünmek. Çekim tekniği açısından mükemmel olmayıp hatta iyi olmayıp çok daha karakterli yapılara sahip olan parçlar var ama işte alınız elinize bir adet Canon ya da Nikon ondan sonra soyun en yakın arkadaşlarınızı ve de voila! Instant sanat, just add water...

- Blog yapısını ve amacını uzun uzun deşen, tartışan insanları anlamıyorum. Nedir yani İsveçli Blog Uzmanları bir araya gelip blogları en "hayırlı" konuma getirmek için standartlar falan mı belirlediler. İnsanların bloglarında nasıl bir yol izlediklerinden kime ne? İsteyen okur istemeyen de yeni blog arayışlarına girer. Sabah olandan bahseden olsun paylaşım moduna giren olsun, tekrar ediyorum kime ne? Böyle herkese özel, herkes için değişebilecek şeyleri alıp tartışan ve "Böyle olmalı yoksa böyle olur o da iyi olmaz vıdı vıdı" diyen insanlar çok feci deli ediyor...

- Bu çağrım tüm insanlığa (oh blogum artık faydalı oldu aman tanrım kitlelere açıldım!); bir insan size bir mesaj atıyor, arıyor vb. bir çağrıda bulunuyorsa siz ona cevap vermelisinizdiiiiiir (sözüm uzun siyah saçlı sürgünlere değildir...) . Yani kişi zamanını ayırıp size bir şey yazıyor ve siz o kadar yoğun o kadar önemli bir kişisiniz ki cevap vermiyorsunuz. Ayıp! Ya da özetle neden cevap alamayan taraf hep ben oluyorum, ühü...

- Niye kitap okuyacak zamanım yok benim? Dahası kitaplar niye bu kadar pahalı?

- *Spoiler*(Osen) : Ne kadar dandik bir bitişti o öyle! Uchi'min saçları şahane olabilir ama ben biraz aksiyon beklerdim, hele ki diğer taraf Aoi Yu olunca. Canım benim yerim onu. Uchi'ye yapacaklarımı ise anlatmamayı tercih ederim. Özetle içimdeki gay erkek böyle zombi filmi edasıyla toprağı delerek yüzeye çıkıyor...

Hmm şimdilik bu kadar, ama emin olun kısa zamanda artar bunlar evet, unutmadan babamın yolladığı paket konusunda "gel al" tavrına sahip orta yaş amcasının da ağzına sıçayım, evet...

P.S: Bana damardan Türk Filmi veriniz böyle en klişesinden, en araba çarpınca kör olanından (ya cidden öyle bir vaka var mı dünyada, mideye yenilen araba gözü nasıl etkiliyor, açıklayınız sayın Türk Filmi yönetmenleri) . Elimde bir galon çay ile izlerim ben onu evet..

14 Ağustos 2008 Perşembe

LCC

Dönüşümün üzerinden bir hafta geçti ve ben daha şimdiden unutulmuş gibi hissediyorum. Sanırım organizasyonların en sönük en uzak adamı hep ben oluyorum dolayısıyla üzerinden belli bir zaman geçince kimse umursamıyor. N. aradığında o kadar şaşırmam da bu yüzdendi sanırım. Unutulmamış hissettirmişti ben de anında kapılmıştım. Bugün N. ile buluştum, o ilk zamanlardaki durumdan eser kalmamış, sevindim. T. konusunu da 2 günlük şımarıklık, ağlaşma vb. durumlardan sonra mucizevi(!) bir şekilde atlattım.
S.'yi özledim asıl ben ya, keşke ona ulaşabilsem ama cebi her zamanki gibi kapalı işte, pöff. Maceralarımı bir de kendisine anlatmak istiyorum, sanırım ancak pazar günü yapabileceğim o işi...
Belki şu esnada Lily Chou-Chou dinlediğimdendir ama kötü gibiyim ben ya... Kızlardan da bıktım erkeklerden de öte yandan bu aralar inatla erkek tarafı skor kazanıyor ve kızlar gittikçe puan kaybediyor. B. bugün Bbs.'a rastlamış. Çocuk şiir mi dersin çizim mi dersin tiyatro mu dersin artık her boka elini atmış böyle duygusal yönden aşmış bir yaratık çıkmış. Ben de okuldan adamlara rastladım bugün. Onlar da sakal bırakmışlar... Aferin diyoruz...
Kendi evine çıkmış arkadaşlara mı ihtiyacım var benim nedir. Şu esnada kapıyı çarpıp evden çıkmak ve birinin koltuğuna gidip yatmak istedim. Ya da biriyle ağlayarak film izlemek falan ama ben kimsenin yanında ağlamam. Adi Lily Chou-Chou hepsi senin sesin yüzünden. I miss you'ymuş..
Dünden beri sürekli mail kutumu kontrol edip boş görmek acı bir biçimde koydu nedense. O yüzden bütün bu gevelemeler. Babama birkaç fotoğraf yolladım o cevap yollar umarım?...

11 Ağustos 2008 Pazartesi

T.

Bu seferki başlığı da buna uygun gördüm öte yandan hakkında açıklama yapmayacağım.
İlk başta azgınlık vs. Japonya (ki bu noktada Japonya = mutlu olunacak yer, hayaller vs. gibi benzeri olguların bir toplamıdır belirteyim) mücadelemden Japonya ile çıktığım için sevindiğimi belirtmiştim de... Düşündükçe tepem attı resmen.. Bendeki anti-sosyallik, otakuluk, geek'lik artık ne derseniz deyin sınırları zorluyor ciddi anlamda.
Dün İ. ile konuşurken kendisine E.'nin macerasını anlatıyordum. İ.'nin tepkisi "MAL!" oldu.. Ben öte yandan E.'nin mal falan değil tatlı olduğunu düşünüyorum. Ama İ. illa birine "MAL!" demek istiyorduysa bu kişi bence kesinlikle ben olmalıydım. Hoş yine aynı İ. benim yaptığımın ya da daha doğrusu yapamadığımın tatlı olduğunu düşünüyor...
En önemlisi, benim ne düşündüğüme gelirsek.. İlk başta umursamıyordum, sonra kafamda olayı analiz edip tarttıkça böyle uzun tırnaklı bir parmak beynimi kurcalamaya başladı, şu anda ise kendime ciddi anlamda küfretme halindeyim...
Ondan sonra "bıdı bıdı..." diye gelip yazayım.. Yok cidden düştüğüm bokun sorumlusu benimdir, o boktan çıkacak kişi de ancak benim, o 9 gün içersinde çok iyi anladım bunu...
Ühü.. "mal.." ..

8 Ağustos 2008 Cuma

Michael

Genelde ad kullanmam ancak en iyi başlık bu oldu. Yine ağlaşmışım Yunanistan'a gitmeden önce ve bir kez daha gördüm ki gereksiz ötesiymiş.
Dahası kendimi aştım bu sefer, dans etmek, topuklu ayakkabı giymek( ki hiç eğlenceli değil sayın bayanlar nedir bu inat anlamıyorum ama sonuçta eğlencesiz olduğunu anlamak deneyimi bile...), Fall Out Boy dinleyen birini yargılamadan sevebilmek, mikrofonu kendi isteğimle elime almak, kafamdakileri çatır çatır söylemek. Oha diyorum kendime, ben bunları başardım. 9 gün boyunca arkadaşlarımla ve yeni arkadaş olduğum insanlarla yedim, içtim, eğlendim, delirdim, kızdım, kokuştum, dans ettim, sabahladım vs. vs.
Dahası bir anda karşıma Michael gibi birinin çıkması daha da muhteşem oldu. Otaku olması ve Japonya derken tıpkı kendisi gibi benim de ağzımın suyunun akması bir kenara kafa olarak da benziyor oluşumuz, politik açıdan durduğumuz yerler, kendisinin bütün erkeklerin takıntı haline getirdiği eşcinsellik konusunda bu kadar rahat olması, muhteşem müzik keşifleri vs. Sanırım bu organizasyonun en sevdiğim yanı bu, küçücük bir kelimeniz ile yepyeni bir dünyaya girebiliyor olmak. Ki bu noktada azgın ruh halimi unutup kendimi yeni tanıştığım bir insanla Japonya'ya adamam garip yapımın da bir göstergesi oldu.
Öte yandan bir yandan da gururluyum bu noktada, cinsellik ve ego tatmini gibi şeyleri unutup kendimi çocuksu bir obsesyona atabilmem beni şaşırttı. Şaşırtan bir başka şey ise dış görünüşe gerçekten önem vermediğimi anlamak oldu sanırım.
Michael da benle aynı bölümde okumak istiyor, bu sene tekrar girecek sınavlara dahası yazın bana ziyarete gelecek. Onla sushi restoranlarına gitmek, drama izlemek, politika tartışmak, film izlemek, konsere gitmek istiyorum ya da başka bir şekilde çabucak gelişen ve zorunlu olarak online ortama sürüklenen arkadaşlığımızı resmileştirecek her şeyi yapmak. Umarım bu sene çooook çabuk geçer, önümüzdeki yaz çabuk gelsin ve konserle dolu olsun falan. Ben yine kendimi session'dan session'a atayım. Ayy şimdi de canım Michael ile bilinçaltı konuşmak istedi, öhöm neyse, uyumalıyım ben evet...
P.S: T. başka bir session'da görüşmeliyiz bence, ya da en azından başka bir session'da görmek istiyorum seni..