3 Ocak 2009 Cumartesi

Laaaaast Christmaaaas

I gave you myyyy heaaaaart but the very next daaaay you gaaavee it awaaaay. Öhöm, fonda pek tabii ki George Michael var ve hayır 80'lere özgü ucuz erotik film havası yaratmak istediğimden değil. Geçen sene bu zamanlara doğru Nişantaşı'nda -neden orada bulunduğumun ciddi sebepleri var bien sûr- saat bilmemkaçta, C. ile ortak George Michael aşkımızı Last Christmas'ı anırarak ilan ediyorduk, oradan aklıma geldi. Şimdi bırakın Nişantaşı'nın C. ile okul kapısından birlikte bile çıkamıyoruz neredeyse. Sabah kahvaltı keyfimiz var orası ayrı.
Her neyse, asıl bahsetmek istediğim başka bir şey ancak şu esnada karar veremiyorum paylaşsam mı paylaşmasam mı. Şöyle ki; hayatımın filmlerinden birini izledim birkaç gün önce. Gerçekten, dünya üzerinde bu kadar büyüleyici bir film olması hem de dünyevi güzelliklerden faydalanarak. Film kesinlikle paylaşılmayı hak ediyor, film kesinlikle herkes tarafından bilinmeyi hak ediyor ancak bencilliğimin haddi hesabı yoktur. Özellikle konu kültürel materyaller olunca. Hmm sanırım şu anda hiç paylaşasım yok filmi çünkü paylaşırsam Eternal Sunshine'ı ucuzlaştıran ve 2 haftadır "çıktıkları" için aşık olduğunu zanneden çiftlerin "Ay en sevdığııım fiiiilm" geyiğinin farklı versiyonları bu film üzerinden dönecek. Ve hayır bu bir aşk filmi değil, daha doğrusu aşktan çok daha fazla duygu var etrafta.
Sadece bir ipucu şimdilik, geçen yıl film festivalindeymiş film. Ayrıca Bang Bang Wo Ai Shen'e bilet alıp da bu filme bilet almayan kafamı siksinler, evet, 6 mı 8 mi ne saat kuyrukta bekle ondan sonra bu filmi kaçır. ya neden hep benim en sevdiğim filmler kaçırdığım festival filmleri oluyor. Neyse, Öss bitsin ruhumu sinemaya adayacağımdır. Bu gidişle bir de George Michael'a, evet canım, bence de başkasına ver sen o heart'ı...
Öte yandan hazır gözlerinizi sinema açlığı ile sulandırmışken başka bir tavsiyede bulunabilirim. Hem eğlenceli hem faydalı kategorisine giren bir film size, spoiler vermiyorum merak etmeyin; Die Welle...
Kıçınızı kaldırın, izleyin. Belki böylelikle tüm Kürtler'in terörist olduğunu düşünecek kadar aptal insanları da bu film ile kurtarabilirsiniz (geçen bu sözlü olarak duymak zorunda kaldığım bir şeydi, ne güzel değil mi?)...
Filmin konusuna gelirsek, bir Alman lisesinde proje haftası gerçekleşmektedir. Konu yönetim şekilleridir. Üzerine "Punkçı, 1 Mayıs müdavimi" gibi etiketler yapıştırılmış (ki bu benim sarkastik yaklaşımımdaki kadar rahatsız edici değil filmde, sadece şimdi bahsederken rahatız etti öyle bir) alternatif hocamız Reiner(miydi ki?) proje haftasında tahmin edeceğiniz üzre Anarşi Sınıfı'nı almak ister. Okul yönetimi kendisine "Babayı.." dedikten sonra Reiner'imize Otokrasi Sınıfı kalır. Öğrenciler de baygınlık içerisindedir zira Alman Eğitim Sistemi II. Dünya Savaşı ile kafalarını en az bizim Kurtuluş Savaşı ile doldurulmuş kafalarımız kadar doldurmuştur. Ve öğrencilerden biri "Röarh, artık ne diktatörlüğü Almanya'da, böyle şeyler için çok bilinçliyiz!" der. Reiner de bunun üzerine "Öyle mi?" diye sorar ve olaylarımız bu noktadan itibaren başlar.
Abuk anlatımım bir yana cidden, çok iyi bir film. Belki sonu biraz zayıf kalmış olabilir ama o da fena değildi ya. Bir de film, konusu ağır gibi gözükse de i-na-nıl-maz sürükleyici. "Dakikaların nasıl geçtiğini anlamıyorsun" derler ya, aynen işte.
Neyse özetle izleyiniz, izledikten sonra buraya geliniz, çekinmeyiniz benle tartışınız. Zira filmleri analiz etmekte geleceğin Slavoj Zizek'i olmak istiyorum. Olacağım da, İKSV beni bekle!
60. yazımı noktalar ve de dayanamaz yakın zamana ithafen XOXO derim. Pazartesi yeni bölüm geliyor, yehu!
P.S: Psikoloji okuduktan sonra bir dergide çalışabilirim aslında film analisti olarak. Oh yeah, ondan sonra İKSV'nin başına geçerim, zengin olurum, her istediğim dvd'yi alırım, Asia Argento ile tanışırım, yeterince şansım varsa kendisi oldukça sarhoş olur falan, BZZZZzzzZZZ *system overload*

5 yorum:

luzrette dedi ki...

Bi teorim var.
Çakın her daim mumumu öpülmeyehazırvenazır, orijine toplanmış dudaklar pozunun, 30 unun sonlarında 40 ına sürtmeye başladığında dudak etrafında, dudağına dik, aynı adeta güneş etrafı raylight gibi uzayan kırışıklara sebebiyet vereceğini, ve karizmasının ister istemez hebehebe güzel bi insan olmasına bağlı olarak oralara botox enjekte ettirip bizi çok üzeceğini düşünüyorum.
sence haklı mıyım ?

-evet soruya cevap vermek sorunda değilsin, ama bunu söleleyebileceğim tek insansın o yüzden susamadım.

Charlotte dedi ki...

Ahahah
İlk olarak, üstüne bastığınız üzre, o pozu bir Chuck hastası olarak ben bile anlayabilmiş değilim.
Ve de dayanamıyor öngörünüze katılıyorum, ha öte yandan şu da var bu çocukların hepsini 10 seneye unutmuş olabiliriz. Sonra biz 40 yaşına gelmişken bir adet dizi başlar ve o dizide "Hatırlar mısınız, Gossip Girl vardı bir zamanlar orada bir adet Chuck vardı, işte kızın babasını oynayan göbekli amca o" rolüne bürünürler...
Umuyorum sorunuza yeterli bir cevap verebilmişimdir :)

luzrette dedi ki...

Kessinlikle, ben hele 2 ay içinde çak mı ha vaziyetlerine düşücem sanıyorum, ki zaten gossip girl le ilgi ve alakam olmadan sadece chuck alakalı bi insanım, bu gözlemleri sadece alternatif bi zaman izleme platformunda yapabiliyoruz işte.
Zaten ed midir nedir ? o çaktan sonra ne edicek merak ediyorum.
Ve evet, çok tatmin edici oldunuz efendim.
Sizin öss dönemi serzenişlerinize samimi bi burukluklukla bakıyorum, yapabilceğim bişi olmaması da cabası tabii, ama eğer ihtiyacınız olursa ben ve serial killer tendency lerim iş bitirici rolünü memnuniyetle üstlenebilirler.

luzrette dedi ki...

Ama bak ne buldum,
http://www.podcastalley.com/podcast_details.php?pod_id=62127

Charlotte dedi ki...

Gossip Girl'deki entrika seviyesi bana bir parça kendi hayatımdaki insanların entrikalı bağlantılarını anımsatıyor sanırım sempatim bu yüzden. Chuck ise, sevdiğimiz ancak artık arkasından salya akıtmadığımız biri olarak kalır herhalde. Zaten bende hep aynı durum oluyor bir karaktere belli bir süre için obsesif biçimde sarıyorum sonra sadece sevdiğim bir öğe olarak kenarda köşede kalıyor.
Ed şahısı ise Donnie Darko the Sequel'da rol alacakmış. Ergenlik rüzgarları derim bu noktada...
Şu esnada bok ötesi bir yoğunlukta olmama rağmen sizi ve serial killer tendency'lerinizi canlı olarak görebilmeyi umarım sömestr'da, üstüne bir de film ile birkaç saatliğine mutlu bir insan bile olabilirim hatta. Şimdi dayanamaz ve kendimi gönderdiğiniz linkin kollarına atarım~~