20 Nisan 2008 Pazar

Can't Think Straight + Les Chansons D'Amour








Dün, vaktim olmaması gerekiyor olmasına rağmen (?!) dayanamadım ve içimdeki sesi dinleyerek biletini almayı unuttuğum için gözyaşları içersinde dvd'sini aldığım Les Chansons D'Amour'u izlemeye karar verdim. Baktım zaten 1,5 saatlik bir filmmiş, o zaman neden olmasın diyerek saldırdım kendisine. Neden canım o filmi istedi de The Darjeeling Limited'ı istemedi ya da Hard Candy'yi ya da XXY'ı bilmiyorum. O olacaktı ki o da olsu.



Özetle; filmi çok sevdim! Belki bu kadar sevmemem gerekirdi, abartıyorum ancak hiç de öyle gelmiyor. Filmi gayet zevkle izledim üstelik ağır basmayan müzikal tarafına rağmen. Hemen belirteyim, müzikallerden nefret ederim. Birkaç tane sevdiğim var elbette ancak o kadar. Dolayısıyla müzikal yapılı bir filmi bu kadar sevmem de ilginç bir durumdur. Sanırım kullanılan şarkılar zaten olan şarkılardı, belki bu da durumu etkiliyordur biraz.


~~Buradan itibaren spoiler başlar~~


Belki de bir türlü Michael Pitt ile işi pişirirken göremediğim Louis Garrel'i (The Dreamers'ı severek izlemiştim ancak o kadar seks sahnesine rağmen insan yanı başındaki sapsarı Michael Pitt'i bir kere de olsun şöyle çatır çatır götürmez mi ha?! Bertolucci aklın neredeydi sorarım sana!) 17 yaşında olduğu iddia edilen ve tatlı falan bulmadığım ancak oğlan olmasının yettiği çocuğu götürken görmek duygularımı azdırmış olabilir. Üstüne üstük, filmde Louis Garrel'in karakterinin yani Ismael'in bir kez bile cinselliğini sorguladığını, oğlanla seviştikten sonra pişmanlık duyduğunu falan görmüyoruz ki bence süper bir öğeydi. Aynı şekilde Ismael'in nişanlısı-kızın adını unuttum ya, kardeşini hatırlıyorum da kızın adı neydi? yukardaki sarışın işte- da büyük bir rahatlıkla ailesine bir ménage-a-trois içersinde olduğunu, bir kızla yattığını hiç de öyle "garip" bir şey değilmiş gibi inanılmaz "takmaz" bir şekilde anlatıyordu ki bir kez daha filmde sevdiğim öğeler kutusuna bir şeyler eklendi. Öte yandan kabul ediyorum, Louis Garrel'i başka bir erkekle görmek... aaah! Yani çocuğu şöyle böyle tatlı bulurdum, The Dreamers'da da beğenmiştim üstelik düşünün yanınızda Michael Pitt varsa başkasına bakmam oldukça zor bir durum ancak ona rağmen gözüme girmişti, ama kendisini böyle başka bir oğlanı oldukça esgtetik bir şekilde götürürken görmek, şahaneydi, filmi izleyin...


Dahası Fransız oyuncularda sıkça rastladığımı bir durum var son dönemde; heykel güzelliği. Fuat Ait Aittou (Une Vieille Maitresse), Louis Garrel ve Andy Gillet (Les Amours de Astree et Celadon) gibi dünyevi olduğuna inanmadığım yaratıklarda görülen bu durum yine şahsım

tarafından pek takdir edilmekte.



Kısacası eğer bir ihtimal bu blogu okuyorsanız ya da rastlarsanız falan Les Chansons D'Amour'u izleyin. Üstelik şarkılar da fransızca olmalarına rağmen hiç fena değil.


~~Spoiler burada biter hatta konu da biter yeni konuya atlıyorum~~




Geçenlerde bir Japon dizisi olan Last friends'in ilk bölümünü izledim. Zaten Japon dizisi izleyen bir insanım ancak bu sefer Japon olmasından çok bir dizi olmasına dikkat etmenizi rica ederim. "Ahahah japon dizisi ne laaan!!!" geyiği yapmayın yani...


Konu özetle şu, Michiru adlı kızımız (beni dinleyen lezbiyen ve biseksüel bayanlar, bu ad tanıdık geldiyse daha durun siz!) bir kuaförde çalışmaktadır. Sosuke adlı erkek arkadaşı doğum gününde kendisine birlikte yaşamayı teklif eder. Her şey güllük gülistanlıktır. Ev için alış veriş yapmaya giden Michiru o gün yıllardır (4 sene kadar) görmediği lise arkadaşı -sıkı duruuuuun- Ruka ile karşılaşır (!!!!). Ve tahmin edebileceğiniz gibi Ruka oldukça erkeksi, motorcross ile uğraşan bir kızımızdır. Özlem giderirler vs. ancak Michiru erkek arkadaşının yanına taşınmasıyla kendisinden dayak yemeye başlar ve işler karışır. Hikaye bu iki kişinin yani Michiru ve Ruka'nın



Ueno Juri as Ruka


hikayesinden çok bir arkadaş grubunun hikayesi, bir yandan seksten korkan ve yine

karakterinin adını unuttuğum ancak gerçek adı Eita olan gibi kişilerin de olayları vardır. İlk bölüm şahaneydi dolayısıyla izlenmesini de tavsiye ederim ancak kime? Dahası tavsiye etsem de izleyecekmişsiniz gibi. Neyse, Ruka'nın hastası mıyım? Tabii ki! Ueno Juri'nin Nodame'de de hastasıydım, muhteşem şekerdi ve şimdi bu erkeksi görüntüsü ile daha da muhteşem olmuş. Yıllardır 3D bir Haruka bekleyen biz dişi şahsiyetler en sonunda Ruka ile hayalimize kab-vuşmuş vaziyetteyizdir bence.


Hiç yorum yok: